ANKARA’DA BİR YOZGATLI Cüneyt CANVER (13 Mayıs 2000 Sabah Gazetesi)
Ankara’da yaşayıp da Salim Taşcı’yı
bilmeyen hemen hemen yok gibidir. Salim ağabey aslında Yozgatlı’dır. Ama
Ankara’nın topoğrafyası, Ankaralının da tapusu ondan sorulur. Salim ağabey bizim
deyişimizle “pirimizdir”Ona pir lakabını da yine pirlerimizden Antalyalı “Pir
Hasan” takmıştı. Taşcı’nın medyayla arası çok iyidir. Herkesi tanır, herkeste
onu. Küsleri barıştırır, yardıma koşar, yazıları eleştirir, kiralık ev bulur,
kefil olur, över bazen de yerer ama yererken bile kırmamak için kelimeleri
özenle seçer. Pirimiz böyle devam ederse korkarım yakında “erecek” ve biz ona
artık pirim değilde “ermişim” diye seslenmek zorunda kalacağız.
Pirim Şairdir de
Pirim yazılar, şiirler yazar, ağaçlar
diker, ister ki orman olsun. Orman deyince Oran’daki ormanları hatırladım. Hani
şu her sabah içerisinde yürüdüğümüz ormanları. Ne kadar kirletilmiş, ne kadar
korumasızlar değil mi? Naylon torbalar, kutular, şişeler, torbalar, yemek
atıkları, kağıtlarherşey ama herşey, o yetişmesi yüzyıllar alan ağaçların
altlarına atılmış. Hem de hepsi bir araya gelseler bir ağaç etmeyecek insanlar
tarafından. Hafta sonları rotanızı İncek’e doğru ayarladığınızda o güzelim
ormanların dramını daha net şekilde görebilirsiniz. Piknikçilere, ateş yakıp et
kızartan kafa çeken ve sonra hiç utanmadan bütün çöpünü oralarda bırakıp giden
piknikçilere rastlarsınız. Pirimiz ağaç dikiyor, siz ya yakıyor, ya da
kirletiyorsunuz. Sonra da bilinçli birer yurttaşmışsınız gibi gerim gerim geriliyorsunuz.
Oysa piknik de yapar, ateşinizi söndürdüğünüze emin olduktan sonra son
parçasına kadar çöpünüzü toplayıp, gördüğünüz ilk çöp kutusuna da
atabilirdiniz. Bunu yapsaydık ormanlarımız yanmaz, o mübarek ağaçlarımızın
dipleri mezbeleliğe dönüşmezdi. Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Hafta sonları
bir araya gelsek ve çöp toplasak. Topladığımız çöpleri de belediyelerin
araçları gelip alsa. Hem spor yapmış hem de çevreyi korumuş olmaz mıyız? Yoksa
çöp toplarken görülünce utananlardan mısınız?
Nereden nereye geldik
Kirlenen ormanlardan bahsederken
aslında Taşcı’dan uzaklaşmış olmuyoruz. Pirimin kafasını “evet” anlamında
salladığını görüyor gibiyim. Onun da Ankara ve Ankaralıya yakışmayan
görüntülerden rahatsızlık duyduğuna eminim çünkü. Son günlerde kendini ağaç
dikmeye adayan pirimiz bakın ne diyor: “En kolay olan, birbirimizi suçlamaktır.
Yaktılar, kestiler, bitirdiler…” O zaman
“Sen yakma, sen kesme, sen bitirme…” Bir karış toprağımızı vermemek için
kanımızı feda edeceğimiz vatanımızdan, erozyon nedeniyle her yıl Kıbrıs adası
büyüklüğünde toprak gitmektedir. Bu ne şekil vatan savunuculuğu, nasıl vatan
sevmektir? Evet: Kestilerse, yaktılarsa,
bitirdilerse; biz yenilerini yapalım. Kesmeyelim sahip çıkalım. Yaptığım bu
ormanlara sevdiğim, saydığım dostlarımın, arkadaşlarımın, ağabeylerimin ve
sayınların ismini verdim.
Neden gazeteciler
Çoğunluk neden gazeteciler sorusu
akla gelebilir. Hayatta ilk maaşımı gazetecilikten aldım. Hayata gazeteci
olarak atıldım. Kendi camiamdan isimlerin bulunması hoş görülsün. Yaş geldi
55’e. Eh! Yolun yarısındayız demektir… Her yaş için bir orman. Ama biz 90’ı
bulmuşuz. Galatasaraylılar Ormanına gelince, biz koyu Fenerbahçeliyiz.
Fenerbahçeliler kalender olur. Galatasaray’ın yabancı takımlarla yaptığı
maçlarda Galatasaraylıdan çok Galatasaraylıyızdır. “Salim Taşcı/ Eski Gazeteci.”
Pirim, diyorum ki, bir önderlikte
daha yapsan da şu ormanlarda ki çöpleri temizlesek… Ve bir daha kirletmesek…
Belki Ecevitler de gelir çöp toplamaya. Ne dersin?